Marmelat küflenir mi ?

Dusun

New member
[color=]Marmelat Küflenir mi? Bir Kavanozun Üzerinden Toplumsal Yapılara Bakmak

Bazen mutfakta, bir kavanoz marmelatın kapağını açarken, sadece bir yiyeceğe değil, bir dünyanın küçük bir temsiline de bakıyoruz. Üstte ince bir küf tabakası, altta hâlâ canlı bir tat… Bu görüntü, toplumsal yapıların üstünü örten eşitsizlikleri hatırlatıyor. “Marmelat küflenir mi?” sorusu, yalnızca bir gıda güvenliği sorusu değildir; aynı zamanda kimin neyi saklayabildiği, kimin çürümeye terk edildiği ve kimin yeniden karıştırılarak yaşama dahil edildiğiyle ilgilidir.

[color=]Toplumsal Cinsiyet: Mutfak, Kadın ve Görünmez Emeğin Küfü

Birçok kültürde marmelat yapmak, “kadın işi” olarak görülür. Bu masum görünen atıf, tarihsel olarak kadın emeğini evle sınırlandıran bir toplumsal normun yansımasıdır. Ev ekonomisi üzerine yapılan feminist araştırmalar, kadınların mutfakta geçirdiği zamanın “üretim” olarak değil, “aile sevgisi” olarak tanımlanmasının emeği görünmezleştirdiğini ortaya koyar (Federici, 2012).

Marmelatın küflenmesi bu açıdan semboliktir: Kadınların emeği çoğu zaman, tıpkı rafta unutulan kavanozlar gibi, değer görmeden bekletilir. Fakat o küf, aynı zamanda dayanıklılığın da izidir — zaman geçse de alt katmanda hâlâ tat vardır. Kadınların toplumsal yapılarda görünürlük kazanmak için geliştirdikleri dayanıklılık stratejileri (örneğin dayanışma ağları, sosyal medya hareketleri veya yerel üretim kooperatifleri) bu alt tabakadaki canlılığa benzer.

Erkeklerin ise bu yapılar içindeki konumları, genellikle “çözüm üretici” olarak öne çıkar. Ancak bu, bireysel değil yapısal bir sorumluluktur. Erkekler mutfakta yer aldıklarında, çoğu zaman “yardım ediyor” olarak övülür; oysa aynı iş, bir kadın tarafından yapıldığında normal kabul edilir. Burada çözüm, erkeklerin “yardım eden” değil, “eşit paylaşan” bireyler haline gelmesidir.

[color=]Irk ve Etnisite: Küflenmiş Kavanozların Kimlere Ait Olduğu

Marmelatın nasıl yapıldığı, hangi meyvelerin kullanıldığı ve kimin erişebildiği, ırk ve sınıf farklarıyla da iç içedir. Örneğin, Avrupa’da ev yapımı reçel ve marmelatlar “nostaljik doğallık” sembolü olarak pazarlanırken, aynı emek göçmen kadınların elinden çıktığında değersizleştirilebilir. Gıda üretimi, küresel ölçekte ırksal işbölümünün en görünür alanlarından biridir (hooks, 1994).

Küf burada metaforik bir anlam taşır: Irksal hiyerarşiler, bazı grupların emeğini görünmez kılarken diğerlerinin ürününü parlatır. Aynı reçel, farklı ellerden çıktığında farklı fiyatlarla alıcı bulur. Bu durum, “kimin küflendiği” değil, “kimin küflenmesine izin verildiği” sorusunu gündeme getirir.

Bazı topluluklarda, kadınların marmelat veya reçel satışıyla geçim sağlaması, hem ekonomik bağımsızlık hem de kültürel aidiyetin korunması açısından bir direniş biçimidir. Örneğin, Latin Amerika’daki yerli kadın kooperatifleri, “küflenmeye bırakılan” geleneksel tarifleri yeniden canlandırarak hem kimliklerini hem de geçim kaynaklarını koruyorlar.

[color=]Sınıf: Rafın Üstündeki Kavanoz Kimin?

Bir kavanozun nerede durduğu da önemlidir. Orta sınıf mutfaklarında marmelat, cam kavanozlarda “ev yapımı” etiketiyle sunulurken, yoksul mahallelerde çoğu zaman plastik kaplarda saklanır. Sağlıklı, katkısız gıdaya erişim hakkı bile sınıfsal bir ayrıcalık haline gelmiştir.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, gıda israfının %60’ı zengin ülkelerdeki hanelerde gerçekleşiyor. Yani bazı kavanozlar küfleniyor çünkü fazla var; bazılarıysa hiç dolmuyor çünkü yok. Bu durum, sınıfsal eşitsizliğin mutfakta bile sürdüğünü gösteriyor.

Kadınlar bu tabloda en kırılgan grubu oluşturuyor. Özellikle tek gelirli ailelerde, ev ekonomisinin yönetimi büyük ölçüde kadınların omzunda. Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımlarının, sadece ekonomik katkı değil, duygusal ve zihinsel yük paylaşımı yönünde gelişmesi gerekiyor. Gerçek eşitlik, birlikte karıştırılan bir tencereyle başlar.

[color=]Toplumsal Normlar ve “Küflenmeyen” Görünürlükler

Toplum, “temiz”, “düzenli” ve “ideal” kavanozları sever. Kadınlardan beklenen de budur: Küf tutmadan, kırılmadan, taşmadan var olmak. Ancak bu beklenti, insan doğasına aykırı bir mükemmellik baskısı yaratır. Küf, bazen bir uyarıdır; bazen dönüşümün habercisidir. Feminist psikoloji araştırmaları, kadınların “kusursuzluk” baskısıyla başa çıkmak için duygusal bastırma yaşadıklarını, bunun da toplumsal olarak “iyi kadın” imgesini pekiştirdiğini gösteriyor (Gilligan, 1982).

Erkekler içinse toplumsal normlar, “koruyucu” ya da “rasyonel çözüm üretici” olma zorunluluğunu dayatıyor. Bu roller, bireysel farklılıkları silerken duygusal iletişimi zayıflatıyor. Forumlarda sıkça görülen “kadınlar duygusal, erkekler mantıklı” genellemeleri, yapısal eşitsizlikleri görünmez kılan klişelerdir. Gerçek yaşam, bu kadar basit değildir; herkes kendi bağlamında farklı şekillerde “küflenir” ya da dönüşür.

[color=]Sonuç ve Tartışma Soruları: Küfü Temizlemek mi, Yeniden Mayalamak mı?

Belki de mesele, küfü temizlemek değil, onu anlamaktır. Marmelat küflenir çünkü yaşam organiktir, durmaz, değişir. Toplum da öyle. Cinsiyet, ırk ve sınıf gibi yapılar; zamanla katılaşır, küflenir, ama altındaki potansiyel hâlâ vardır.

Bu forumda tartışmaya değer birkaç soru:

- Toplumsal normlar, bireysel potansiyellerimizi hangi noktalarda “küflendiriyor”?

- Kadın ve erkek rollerini yeniden tanımlamak, bu yapıları nasıl “havalandırabilir”?

- Emeğin değeri, görünürlük kazandığında toplum nasıl bir dönüşüm yaşar?

- Marmelatın küf tutmaması için kimler daha çok çaba harcıyor — ve neden?

Küf bazen bir son değil, yeniden başlamak için bir işarettir. Belki de toplumun da biraz karıştırılmaya, havalandırılmaya ihtiyacı vardır. Çünkü en güzel tatlar, biraz sabırla karıştırılmış, biraz da zamanla olgunlaşmış olanlardır.

Kaynaklar:

- Federici, S. (2012). Revolution at Point Zero: Housework, Reproduction, and Feminist Struggle.

- hooks, b. (1994). Teaching to Transgress: Education as the Practice of Freedom.

- Gilligan, C. (1982). In a Different Voice: Psychological Theory and Women’s Development.

- FAO (2023). Global Food Waste Report.